Şili & Bolivya – Ön Kayıt 12 Mart - 22 Mart 2026

Buluşma noktamız: İstanbul Havalimanı.
Güney Amerika’nın gizemli sokakları, tuz çölleri ve şarap bağlarıyla dolu uzun ama unutulmaz bir yolculuğun ilk adımı burada başlıyor. Uçuşumuzun ardından Şili’nin başkenti Santiago’ya vardığımızda valizleri otele bırakıp kısa bir hazırlık molasının ardından şehirle tanışmaya başlıyoruz. And Dağları’nın gölgesindeki bu enerjik şehirde, modern yaşamın Latin ritmiyle birleştiği sokakları keşfedeceğiz. Hem şehrin kolonyal merkezini hem de en hip bölgelerini adım adım yürüdükten sonra biraz dinlenmek için otelimize geçeceğiz. Akşam yemeğinde ise Şili mutfağının modern yorumlarını tadabileceğimiz ve harika Şili şarapları deneyebileceğimiz bir restoranda ilk kadehlerimizi kaldırıyoruz.

Sabah erkenden havalimanına geçiyoruz ve Bolivya’nın büyüleyici yüksek rakımlı başkenti La Paz’a varıyoruz. Dar sokaklar, pazarlar, kolonyal meydanlar ve gökyüzüne uzanan teleferik hatları eşliğinde şehri keşfediyoruz. Çünkü bizce La Paz’ı keşfetmenin en güzel hali teleferiklerden geçiyor. Gün boyunca modern ve gelenekselin iç içe geçtiği bu şehirde, hem sokak ritüellerine hem de yüksek rakımın büyüsüne tanık oluyoruz. Akşam yemeğinde ise asla unutamayacağımız bir deneyim bizleri bekliyor.

Bugün yüksek rakımlı şehir dokusundan ayrılıyor, bembeyaz bir sonsuzluğa doğru ilerliyoruz.

Sabah saatlerinde kısa bir uçuşla Uyuni’ye geçiyor ve doğrudan Bolivya’nın en ikonik manzaralarından birine adım atıyoruz: Salar De Uyuni.
İlk durağımız, zamanın içinden geçip gelmiş gibi görünen Tren Mezarlığı. Paslanmış lokomotiflerin ortasında, sanayi geçmişiyle sessizce vedalaşıyoruz.

Ardından bölgedeki tuz üretim sürecine tanıklık ediyor, bembeyaz yüzeyin altında dönen hayatı öğreniyoruz.

Öğle saatlerinde sıradışı bir yerdeyiz: Uçsuz bucaksız tuz çölünün ortasında, alışılmışın dışında bir masa bizi bekliyor.

Günün ilerleyen saatlerinde, tuz denizinin ortasında yükselen Kaktüs Adasına ulaşıyoruz. Volkanik yapısıyla yükselen bu ada, etrafındaki beyazlıkla birlikte neredeyse gerçeküstü bir görüntü sunuyor.

Gün batımında ise, şaraplar eşliğinde çölün renk değiştiren yüzeyinde duruyoruz ve bu unutulmaz manzara ile günü batırıyoruz.

Akşam, tuz bloklarından inşa edilmiş eşsiz bir otelde, yıldızlarla dolu gökyüzüyle baş başa bir gece bizi bekliyor.

Bugün, tuz çölünün sınırlarından ayrılıp güneydoğunun büyüleyici doğasına doğru yol alıyoruz. İlk durağımız, taş evleri ve tozlu sokaklarıyla yüksek rakımlı bir yerleşim olan San Cristóbal Köyü. Burada günlük yaşamın sadeliğine kısa bir bakış atıyor, ardından Andlar’ın sıra dışı coğrafyasına doğru devam ediyoruz.

Günün geri kalanı ise neredeyse bir açık hava galerisinde geçiyor; rüzgarın ve zamanın şekillendirdiği ilginç kaya oluşumlarıyla ünlü Rock Valley, çamur havuzları ve sülfür kokularıyla bilinen Stinky Lagoon gibi doğa harikalarını keşfediyoruz. Günün sonunda, And’ların ortasında flamingolarla ev sahipliği yapan bir lagünün kıyısında konumlanmış otelimize ulaşıyoruz. Akşam yemeğinde bu doğa gününün yorgunluğunu üzerimizden atarken, yıldızlarla dolu gökyüzünün altında başka bir sessizliğe bırakıyoruz kendimizi.

Bugün rotamız, Bolivya’nın güneyindeki ekstrem doğa oluşumlarıyla başlayıp Şili sınırını geçerek dünyanın en kurak çölü Atacama’ya uzanıyor. Güne, sevimli And kemirgenleriyle tanışarak başlıyoruz. Viskachalarla kısa bir buluşma, günün ilk gülümsemesini garantileyecek.

Yolumuzun devamında bambaşka bir dünyaya adım atar gibi hissettiren Stone Tree (Taş Ağaç) oluşumunu görmek için kısa bir mola vereceğiz. Rüzgarın binlerce yılda oyduğu bu doğa heykeli, bölgenin simgelerinden biri. Yolculuk ilerledikçe yükseklik artıyor, renkler değişiyor: Kırmızı Lagün, yüzlerce flamingonun yaşadığı büyüleyici bir manzara sunuyor. Gayzer alanında, yerin altından fışkıran buhar ve çamur havuzlarıyla adeta gezegenimizin içini hissediyoruz.

Ardından gezinin ilk bölümünün yorgunluğunu atmak ve gevşemek için doğal termal havuzlar bizi bekliyor, pek tabii kutlama tadında birkaç kadeh Bolivya köpüklü şarabı da bize eşlik edecek. Bu kısa gevşeme molasının ardından tekrar yola koyuluyoruz ve Dali Çölünün sürreal manzaralarını geçerek Yeşil ve Beyaz Lagünlere ulaşıyoruz. Burası, gökyüzünün rengiyle yarışan suların ve sessizliğin buluştuğu nokta.

Sonrasında Bolivya’ya el sallayıp, Şili sınırından geçiyoruz. Ve çölün kalbine, Atacama’ya doğru ilerliyoruz. San Pedro kasabasını keşfetmek için akşam yemeğine kadar vaktimiz olacak. Akşam yemeğimizden sonra ise dünyanın en güzel gökyüzü izleme noktalarından biri olan Atacama Çölü’nde biraz karanlık bir bölgeye giderek hem çıplak gözle hem de teleskopla yıldızları gözlemleyeceğiz.

Bugün, dünyanın en kurak çölünün sonsuzluğunda zamanı unutacağımız bir gün.

Sabah saatlerinde otelden ayrılarak rotamızı Piedras Rojas ve çevresine çeviriyoruz. Kızıl taşların, turkuaz renkli lagünlerin ve tuz birikintilerinin iç içe geçtiği bu bölge, fotoğraf makinelerini susturamayacak bir görsel şölen sunuyor. Yol boyunca, bölgenin farklı mikro-iklimlerine ve coğrafi katmanlarına tanıklık ediyoruz.

Öğleden sonra ise rüzgarla şekillenmiş kayaların ve ay yüzeyini andıran manzaraların arasında yürüyüşe çıkıyoruz: Ay Vadisi (Valle de la Luna). Güneşin açısına göre renk değiştiren bu vadide, doğanın sessizliğiyle baş başa kalıyoruz. Her adımda sanki başka bir gezegende yürüyor gibi hissedeceğinize eminiz.

Akşam yemeği için San Pedro kasabasına dönerek bölgedeki lezzet duraklarından birinde günün finalini yapıyoruz.

Bugün kuzeyin çöl sessizliğinden, yeniden metropole uzanan bir geçiş günündeyiz.

Sabah kahvaltımızın ardından Atacama ile vedalaşarak çöl manzaraları eşliğinde Calama Havalimanı’na doğru yola çıkıyoruz. Akşama doğru Santiago’ya varışımızın ardından şehirde kısa bir soluklanma molası veriyoruz. Akşam yemeğimizde ise Şili mutfağının öne çıkan tatlarını deneyimleyeceğimiz modern bir restoranda, kırmızı şaraplar eşliğinde yolculuğu şöyle bir gözden geçiriyoruz. Dileyenlerle geceye devam edip, Pisco Sour’un Peru’da mı yoksa Santiago’da mı daha güzel olduğunun tartışmasına girebileceğimiz bazı barları deneyeceğiz 🙂

Bugün Santiago’dan biraz uzaklaşıp okyanus rüzgarıyla ve bağ bozumu kokularıyla dolu bir güne çıkıyoruz.

İlk durağımız, Şili’nin bohem ruhunu taşıyan sahil kenti Valparaíso. Renkli duvar resimleri, dik yokuşlara tırmanan asansörler ve şiirsel kaosu andıran sokaklarıyla Valparaíso, düzenli bir karışıklığın şehri gibi. Burada kısa ama yoğun bir keşfe çıkıyor; fotoğraf makinelerimizi ve merak duygumuzu serbest bırakıyoruz.

Öğle saatlerinde ise rotamızı kıtanın en iyi şarap bölgelerinden biri olan Casablanca Vadisi’ne çeviriyoruz. 
Harika bir bağ evinde şarap tadımıyla birlikte bağ manzaralı bir öğle yemeği bizi bekliyor.
Beyazlar, kırmızılar, aromalar… Şili’nin üzümden gelen bütün cömertliği soframızda. Hem damağa hem manzaraya doymalık bir öğle molası.

Günün sonunda Santiago’ya dönüyoruz. Akşamımız serbest olacak. Dileyenler otelde dinlenebilir, dileyenlerle ise şehre kısa bir veda turuna çıkabiliriz.

Valizler toplanıyor, son kahveler içiliyor. Santiago’dan İstanbul’a dönüş yolculuğuna geçiyoruz. Bu çok katmanlı Latin Amerika yolculuğunun unutulmaz anıları, bizlerle birlikte 22 Mart sabahı İstanbul’da olacak.