Moğolistan, şehir alışkanlıklarını unutturan bir coğrafya. Mesafeler uzun, hayat sade, doğa ise filtresiz.
Bu turu özel yapan şeylerden biri Naadam Festivali. Güreş, okçuluk ve at yarışlarının yer aldığı bu festival, Moğolların kültürünü hala günlük hayatın içinde yaşattığını gösteriyor. Turistlere yapılmış bir gösteri değil, gerçekten devam eden bir gelenek.
Gezi boyunca Huvsgul Gölü kıyısında konaklıyor, şaman kültürü hakkında bilgi alıyor, bozkırda ger kamplarda kalıyoruz. Chinggis Khaan heykeli, Erdene Zuu Manastırı, Karakurum kalıntıları ve Bilge Kağan Anıtı gibi tarihi noktaları ziyaret ederek Türk ve Moğol geçmişinin ortak izlerini yerinde görüyoruz.
Moğolistan, süslemeden, poz vermeden, doğal haliyle etkiliyor. Basit, hızlı olmayan ve gereksiz hiçbir şey barındırmayan bir rota. Her anı keşif ve heyecan dolu bu yolculukta, unutulmayacak bir Patika serüveni sizleri bekliyor.
10 Temmuz 18:15’teki uçuşumuz için İstanbul Havalimanı’nda Sabah Ulan Batur’a varıyoruz. Havalimanında karşılanmamızın ardından şehir merkezine geçiyoruz.
Bugün Moğolistan’ın ulusal gururu olan Naadam Festivali’nin açılış törenindeyiz. Bu festival Moğollar için sadece bir gösteri değil; ülkenin kimliğini taşıyan üç büyük spor burada sahneleniyor: at yarışları, okçuluk ve geleneksel Moğol güreşi. Askeri geçmişten gelen disiplin, hâlâ günlük hayatta ne kadar yer tuttuğunu da gösteriyor.
Stadyumda geçit törenlerini izliyor, güreşçilerin geleneksel kostümlerini, atların hızını ve sahayı dolduran kalabalığın enerjisini hissediyoruz. Naadam’ın özelliği, modernleşmiş bir ülkede bile bin yıllık ritüellerin hiç değişmeden devam ediyor olması.
Günün sonunda dinlenmek için Ulan Batur’daki otelimize geçiyoruz.
Sabah iç hat uçuşuyla Murun’a geçiyoruz. Varışın ardından Moğolistan’ın “Kuzeyin Mavi İncisi” olarak bilinen Huvsgul Gölü’ne doğru ilerliyoruz. Bu göl, ülkenin en büyük tatlı su kaynağı ve Sibirya’ya uzanan ekosistemin bir parçası. Su o kadar temiz ki, Moğollar içilebilir olduğunu söylemekten gurur duyuyor.
Göl kıyısındaki ger kampımıza yerleştikten sonra bölgede yürüyüş yapmak, ata binmek, sahilde vakit geçirmek ve gölün inanılmayacak kadar sakin atmosferine karışmak için serbest zamanımız olacak. Huvsgul bölgesi ayrıca ren geyiği yetiştiriciliği ve şaman gelenekleri ile tanınıyor. Akşam bir şaman rehberiyle buluşup bölgenin inanç sistemini, ritüelleri ve doğa ile olan ilişkilerini dinliyoruz.
Geceyi Huvsgul Gölü’nün kıyısında, ger kampımızda geçiriyoruz.
Sabah Murun’a dönüp Ulaanbaatar’a uçuyoruz. Varış sonrası Terelj Milli Parkına doğru aracımızla hareket ediyoruz. Park, Moğolistan’ın en erişilebilir doğal alanlarından biri ama asıl etkisi şekilsiz kaya formasyonları, bozkırın genişliği ve sessizliğiyle geliyor.
Yolda Tonyukuk Anıtını görüyoruz. Türk tarihinin en erken kitabelerinden biri olan bu anıt, Göktürk kültürünün düşünce yapısını, stratejisini ve devlet anlayışını taşıyor. Ardından dünyanın en büyük atlı heykeli olan Chinggis Khaan Anıtında duruyoruz. 40 metrelik devasa yapı, bir Moğol çadırının üzerinden bakıyormuş gibi hissettiriyor.
Parkta Turtle Rock ve Ariyabal Meditasyon Tapınağı duraklarımız arasında. Akşam üzeri yola çıkıyoruz ve Ulan Batur’a dönerek otelimize yerleşiyoruz.
Bugün Orkhon Vadisi’ne doğru yola çıkıyoruz. İlk durağımız Bilge Kağan Anıt Kompleksi, Türk tarihinin en önemli yazıtlarının bulunduğu alan. Burada hem Göktürklerin siyasi yapısı hem de bilgelik öğretileri taşların üzerine kazınmış halde duruyor.
Öğle yemeği sonrası Moğol İmparatorluğu’nun ilk başkenti Karakuruma geçiyoruz. 13. yüzyılda Ogotai Kağan tarafından kurulan şehir, tüccarların, zanaatkarların ve elçilerin buluştuğu önemli bir merkezdi. Bugün şehirden çok az şey kalmış olsa da bölgenin tarihsel ağırlığı hala hissediliyor.
Ardından ülkenin ilk manastırı olan Erdenezuu’yu ziyaret ediyoruz. Manastır, Karakurum’un taşları kullanılarak inşa edilmiş ve hem Budist geleneğin hem de Moğol mimarisinin güçlü bir örneği olarak duruyor.
Günü, bozkırın ortasındaki ger kampımıza yerleşerek bitiriyoruz.
Sabah Ulan Batur’a doğru yola çıkıyoruz. Yol üzerinde Elsen Tasarkhai Çölü’ne uğruyoruz. Burası kum tepeleri, bozkır ve kayalıkların aynı alanda görülebildiği nadir jeolojik bölgelerden biri. Kısa bir deve turuyla çölün içine doğru ilerliyoruz.
Ulaanbaatar’a varınca şehir merkezinde serbest zamanımız olacak. Akşam ise Moğol halk müziği ve danslarından oluşan bir performans izliyoruz. Enstrümanların ve bozkır seslerinin kültürde neden bu kadar önemli olduğunu sahnede görmek mümkün. Akşam yemeğimizden sonra ise Ulan Batur’daki otelimizde geçiyoruz.
Sabah erken saatte havalimanına doğru yola çıkıyoruz. 09:00’daki uçuşumuzun ardından aklımızda unutamayacağımız anılar ve hafızamıza kazınan manzaralar ile saat 13:40’ta İstanbul Havalimanı’na dönüyoruz.
